Halbuki ki çocukluk yıllarımda öğretilmişti Çukurova’nın iklimi, mevsimi ve tarımı…
Portakallı ördeği de çocukluğumda duymuştum, ama sözde kaldı.
Yemek kısmet olmadı.
Aradan 40 yıldan fazla geçti.
Gelişmiş dünyaya ve ülkelere ayak uydurabilseydik, belki de çok lezzetli olan portakallı ördeği, sadece zenginlerin yiyebildiği değil, en basit lokantalarda bile yiyebiliyor olurduk.
Hatta sayısız narenciye fabrikalarının çeşitli ürünlerini konuşuyor, tartışıyor olurduk.
Meyve suyundan tutta, turşusundan, tatlısına, yemeğinden, mezesine kadar binbir çeşit markanın dünya pazarında söz sahibi olmasıyla övünürdük.
Ama ne yazık ki; sadece yılda bir kez portakal, greyfurt ve mandalinadan çeşitli heykeller yapıp, sadece foto muhabirlerine ve görsel zekasını ön planda tutanlara “ bakın narenciyeden ne yaptık” gibi çeşitli heykelleri sunuyoruz her yıl.
Fotoğrafçılar ve ziyaretçiler yine bol bol fotoğraf çekecekler.
Önümüzde ki günlerde sosyal medya bu fotolarla dolup taşacak.
Narenciye festivali dediğimiz olay bundan ibaret.
Sonra herkes evine dönecek sosyal medyadan beğenilerine ve verdiği poza odaklanacak.
İyi niyetle yapıldığını, onlarca yüzlerce insanın emeğinin olduğunu biliyorum. Hepsini emeklerinden dolayı kutluyorum. Ancak, Adana’da ki festivallere bakınca, bizimkisi daha coşkusuz, ziyaretler de turistik tadında kalıyor.
Üzgünüm ama acı bir tablo.
Yıllardır yapılıyor, hala markalamadığımızı düşünüyorum.
Hatta narenciye üretimi gittikçe düşüyor.
Her yıl narenciye bahçesini satan satana…
Bir bakıyorsunuz güzelim portakal, greyfurt ya da mandalina bahçesinin yerine bilmem kaç katlı binalar, villalar ve siteler yükselmiş.
Demek ki narenciye adına yanlış giden bir şey var!
Narenciyenin öncelikli bir gıda olduğunun farkında değiliz belki de…
Artık 50-100 yıl önceki mutfakları yaşamıyoruz.
Özellikle 21. Yüzyıl gastronominin zirve yaptığı, mutfakların hayalleri zorlayacak lezzet ve tatlar ürettiği ve tüm dünya ile yarıştığı bir süreç yaşıyoruz.
Hemen hemen tüm dünyada ki mutfak proğramları reytinglerde açık ara birinci.
İnsanoğlu yemeği seviyor.
Lafı uzatmayayım!
Demem o ki!
Yine geçit merasimi ya da heykeller yapılsın, sloganlar atılsın, resimler çekilsin.
Ama çağırın ülkemizin en ünlü şeflerini, hatta İtalyan, Fransız ve Yunan aşçılarını, bir jüri oluşturun.
Ve tüm ülkeye, hatta dünyaya çağrı yapın.
Narenciye ile ilgili iddiası olan aşçıları, ev hanımlarını…
Meyve suyundan, tatlısına, turşusundan, yemeğine kadar herkes hünerini döktürsün.
Mesela sembolik bir ödül koyun.
Yetmedimi! Askerlik yapanlar bilir, narenciye ile hedeflenmiş petlatlon alanları kurun.
Denizimiz var.
Kurun sahile on tane yağlı kazık, koy en uca portakalı, kazanan alsın çeyreği.
Bakın binlerce genç nasıl aktif katılım sağlıyor.
Hem eğlendir, hem yedir, hem de markalaş zihinlerde…
O zaman bak narenciyenin adı da, tadı da nasıl ispatlanır…
Narenciyeyle birlikte yeni tatların, yeni keşiflerin başkenti olsun Mersin…