Sizleri bilemem ama ben oldukça erken uyanırım. Meslek yaşamımın bir alışkanlığı olsa gerek, çoklukla sabah ezanını okuması için görevli müezzini bile ben uyandırırım dersem yeridir. 

E, sabahın köründe kalkınca yapılacak tek şey bilgisayarın başına geçerek günlük gazetelere bir göz atmaktan geçiyor.  Birkaç ulusal gazetenin ve birkaç internet gazetesinin web sitesi sayfalarından sonra, benim abone olduğum gazeteler de kapıma gelmiş olur.  

Haberleri size aktarmam gereksiz!  Silivri olaylarının ezikliğini sizlerinde yüreğinizde hissettiğinizi biliyorum.  Karadeniz bölgesi muhaliflerini yumuşatmak üzere bölgeye giden BDP milletvekillerinin henüz ilk duraklarında, yani Sinop’ta karşılaştıkları sıkıntıyı ve halkımızın beklenen tepkisini de okuduğunuza eminim.  TRT ve THY yönetiminin personele ilişkin kıyafet uyarılarını okumaktan da sıkılmışsınızdır, benim kadar!

Derken işte bir değişik haber diye başlığın altına göz atıyorum: “Çorlu’da kontrol edilen bir TIR’ın kasasında 1.250.000 tane cinsel güç uyarıcısı hap bulundu!”

İşte bu bir haberdir bugün benim için!

Aklıma hemen ünlü düşünür ve yazar Montaigne geliyor.  Denemeler adlı eserinin Cinsel Yanımız başlıklı yazısının ilk paragrafı şöyle başlar; “Tanrılar der Platon, bize buyruk dinlemez ve zorba bir organ vermişler.  Azgın bir hayvan gibidir bu organ, amansız iştihası ile her şeyi kendisine kul etmeye kalkışır.  Kadınlarda da öyle obur, doymak bilmez bir hayvandır o; zamanında yiyeceği verilmezse deliye döner, beklemek bilmez, bedenleri kudurtur, damarları tıkar, solukları keser, türlü dertlere yol açar. Ta ki, ortak arzunun meyvesini içlerine çeksinler, rahimlerinin dibi bol bol sulanmış ve tohumlanmış olsun!”

Adem ve Havva’dan bu yana, sadece insanlar için değil, tüm canlılar adına en temel içgüdülerden bir tanesi olan üremek eylemi, işte bu azgın ve obur ve de zorba organlarımız aracılığı ile gerçekleşiyor.

 İyi ama bu eylemin bir de ilerleyen zamanla ters orantılı bir bağlantısı vardır.  Yaşlandıkça, bu zorba organ munis ve sessiz bir baş eğmek itaatkârlığına giriyor nedense!

Belli ki, insanoğlu yaşın ilerlemesi ile oluşan bu sessizliğe yüzyıllar boyu umar aramıştır. Sunacağım 12. asır Hint şiirinde olduğu gibi, bu eylemin her dem taze ve keyifli bir durumda kalmasının özlemini çekmiştir; “Soluğu karanfil baharı katılmış mis kokulu bal gibi / Ağzı olgun bir mango kadar leziz / Tenini öpmek, bir nilüfere dokunmak sanki / Göbek çukuru türlü baharatları gizliyor!”

İşte bu eylemin nice hayalleri süsleyen fiziksel ve duygusal yönü, ilerleyen yaşımızla birlikte bir nostalji dünyasına dönüyor, doğanın emri uyarınca.  Bellidir ki, yeni kuşakların sağlıklı genlerle doğmasının önemini anlatmaya çalışıyor bize cinsel enerjimizin yumuşaması!

Ama insanoğlu doğanın bu talimatını yok saymak adına çareler üretmeye çabalamış yüzyıllar boyunca.  Önce uzak doğu kökenli baharatlara kafayı takmış.  Belki de ünlü Baharat Yolu bu içgüdüsel heyecan sonrası ortaya çıkmıştır, mutfak gereksinimlerinden öteye.

Neler denenmemiş ki, cinsel gücü ve arzuyu kamçılamak üzere; adaçayı, anason, dereotu, çemen, defne, fesleğen, hardal, kapari, karabiber, kırmızı toz biber, kimyon, nane, tarçın…  Av hayvanları etleri, deniz ürünleri, sakatatlar.  Köpek balığı yüzgeçleri, gergedan boynuzu, ayı ve kaplan penisi hatta yılan kanı!

Bu gıda gruplarından yararlananlar var mı bilmiyorum.  Ancak Osmanlı Sultanları için özel hazırlanan helva ve şerbetler de var; Mefkuşe helvası, Tüffahiyye ve Raşidiyye …

Bu arada ünlü Mesir Macunu artık geleneksel şenliklerin sahnesine çıktığı için adını herkes biliyor.  Özellikle Sayın Bülent Arınç sayesinde sanırım T.B.M.M. üyeleri de sebeplenmişti.

Gene bugünün gazete haberleri, Hollanda’da yapılan bir araştırmayı aktarmakta idi.  Buna göre kadınlar birlikte olacakları erkeklerin kendilerinde 22 cm daha uzun olmalarını arzu etmekte imişler.  Erkeklerin bu uzun boylusunu tercih eden kadınların acaba uzunluk kavramında boy dışında da bir beklentileri var mıdır, bu noktayı yazmamışlardı haberde!

Bir haber daha size cinsel yanımız ile ilgili; Seks Koçluğu!   Amerikalı bir genç adam ki, adı Eric Amararth, seks koçluğunu meslek edinmiş.  Cinsel dünyalarından mutlu olmayan çiftler, internetin ‘Skype’ özelliğini kullanarak cinsel ilişki uygularken bu seks koçu tarafından izleniyor ve gerekli anlarda da direktiflerle yönlendiriliyorlarmış. Direktifler olarak seks koçunun neler diyebileceğini sizler hayalinizde yaşayın; şimdi öp, biraz da ısır ve yala gibi!..

Bir gazetemiz ise bir başka konuyu irdelemişti; Erkekler neden evlilikten kaçar?!”  Konuya ilgi duyan psikolog hanıma göre (Sevda Bozbeyi); erkeklere verilen talimatlar şöyle oluşuyor yaşamında; ‘önce oku, askerlik yap, işini kur, yeterli parayı kazan, sonra evlen!’  Gariban erkek bu aşamaları tamamlayınca yaşı 35 ile 50 arasına geliyormuş.  Bu yüzden de koç gibi erkekler evlenmek adına artık geçkin kalıyorlarmış!

Şimdi bunları bir kenara koyalım da şu TIR kasasında yakalanan haplara bir bakalım.  Emekli olmuş olsam da bir hekim olarak rahatlıkla söylemeliyim ki, bu ilaçlar işe yarıyorlar.  Yeter ki kullanmak için sağlık durumunuz uygun olsun!  Bu nedenle de talep edenleri hızla artıyor.  Talep artınca da kaçak yoldan yurda sokulması cazip oluyor.

Çok yıllar önce, yaşlıca bir adamı iki oğlu bana muayene için getirmişlerdi.  Hastam ile konuşurken, anlatmak istediği şeyleri rahat söyleyemediğini fark ederek, tahta perdelerle bölünmüş muayene bölümüne aldım onu.  Azıcık kurcalayınca alçak sesle, konuyu cinsel yaşamına getirdim ve durum nasıl diye sordum.  Birden gözleri parladı ve “Bir hafta önceye kadar her gece vardı ve şimdi de tık yok.  Bu nedenle geldim ya!” dedi.  Yaşı 75 veya 80 idi hastamın. Beni merak tuttu ve ne yersin, ne içersin, mesleğin nedir diye aklımca cinsel gücünün sırrını öğrenmek için çalışmaya başladım.  Adam çoban imiş, anlaşılan gündüz dağda davarlarla ve akşamda yatakta kaşık düşmanı ile uğraşmak dışında bir hayatı da olmamış.  Belli ki, cinsel gücü de tüm yaşamını sadece bu eyleme adamaktan geçmekte imiş!

İşte bugünlük bu haberlerle kendimizi avutalım diye düşündüm.  Karamsarlık sarmıştı içimi ve dışımı.  Bu yazı bana iyi geldi, umarım sizler için de aynısı olmuştur!..

Erdal Akalın