Askerlikte çok önemli bir kavramdır. “G günü S saati”, batıda “D day H hour” Barış Pınarı harekâtı da Trump’un uluslararası ilişkiler jargonuna sokmuş olduğu “Twitter Diplomasi’ yle, yani atmış olduğu tweet’le “G Günü S Saati”ni 10 dakika sonra açıkladı. 09 Ekim 2019 Çarşamba günü saat 16.00. Hava Kuvvetlerimizin Topçu ve havanlarımızın hazırlık ateşiyle hedeflerin yumuşatmasına geçildi. Tamı tamına 8 saat sürdü. Saat 22.00’de de TRT Haber kanalında program yaparken de “Barış Pınarı Harekâtı”mızın kara safhası başlamıştır. Bütün Türk milleti adına söylüyorum. “Gazamız mübarek olsun. Allah Türk Askerini korusun, Türk milletinin namusunu üzerlerine üniforma olarak giymiş olan Mehmetçikleri yürüdükleri yolda zaferler getirsin. Unutmayalım. Zafer artık süngünün ucunda değil, Türk askerinin postallarının ucunda, bastıkları yerdedir. Bizi huzura sükûna onlar kavuşturacak, zaferi o ayaklar getirecektir. Türk askeri meskûn mahallere girmeden daha derinlere inecekler, koç başlarını kuracaklar, kuşatma yerinde yarmalar yapıp kanları pahasına bayrağımızı indirmeyecekler. İşte sizleri bunun için evinize işyerlerine bayraklarınızı asınız, kendinizi zorunlu hissedin.
Karşımızda bir stüdyo projesiyle kurulmuş olan örgüt Suriye PeKaKa’dır. Aman ha bu şekilde okuyunuz. “Barış Pınarı Harekâtı”nın hedefi olan Suriye PeKaKa’sı09 Ekim 2003 tarihinde kurulmuştur. “Barış Pınarı Harekâtı”mızın “G günü S saati” bu anlamlı saatle örtüştürülmüştür. Bir bravo’da bunu planlayanlara. Evet, efendim, adına PYD, SDG demişlerdir, ne derlerse desinler ama gerçek olan, bu örgütünSuriye PeKaKa’sı olmasıdır. PartiyaYekîtiya Demokratdenilen PYD'nin açılımıDemokratik Birlik Partisidir. Sonra da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla legalleşmek istemişler ama DAİŞ’in halka yapmış olduğu eziyeti fersah, fersah geçerek bölgede büyük bir kıyıma geçmişlerdir.
Tam sekiz ay önce 23 Şubat 2019 tarihinde yazmış olduğumuz “Türkiye ‘Güvenli Bölge’ Değil, ‘Güvenli(k)li Bölge’ İstiyor…”başlıklımakalemizde, daha en başından beri Türkiye Cumhuriyetinin hedefi hem Suriye’nin hem de Irak’ın toprak bütünlüğüdür. İşte bu toprak bütünlüğü çerçevesinde güvenlikli bölge, korunmuş bölge, mahfuz bölgenin iki amacı bulunmaktadır: Birincisi terör unsurlarının temizlenerek sınırların güvence altına alınması ve Türkiye’de bulunan mültecilerin güvenli bir şekilde dönüşünün sağlanmasıdır. Yine o makalede şunu ifade etmeye çalışmıştık.
“Türkiye eski “Teba-yı Osmani” için bütün dünyaya şunu haykırmıştır: Önce barışı tesis et, sonra da sağlanan demokratik ortamda yeni bir anayasa doğrultusunda devletini inşa et.” Türkiye zaten bundan başka bir şey demiyor. Ama gelin görün ki, unutulanların dışında değişen bir durum yok. Unutmayalım, uluslararası ilişkilerin literatürüne İngilizce dili hâkim bir dildir. “SafetyZones” ile “Security Zones” birbirinden farklıdır. Aynen “Politics” ile “Policy” sözcükleri birbirlerinden açık ara farklı olduğu gibi. Farklı anlamlardadır. “SafetyZones” ile “Security Zones”sözcüklerini “Güvenli Bölge” biçiminde ifade edemezsiniz, tıpkı “Politics” ile “Policy”‘siyaset’, ‘politika’ kelimeleri ile ifade edemeyeceğiniz gibi. “Politics”ya da siyaset; devleti ve devlet kurumlarını yönetme bilim ve sanatıdır. “Policy” ise, herhangi bir alanda hedefe ulaşmak için ortaya konulan umdeleştirilmiş, ilkeleştirilmiş ve prensipleştirilmişyol demektir. Bütün bunlardan sonra literatüre baktığımızda ülke savunmasından sorumlu askeri birlikler bir yasama kararı sonrası ülke güvenliği için birçok “korunmuş bölgeler, mahfuz edilmiş bölgeler”ilan edebilirler. Uluslararası dokümanlarda bu konular aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır:
Güvenli Bölge / Sığınak (SafeZones, Shelters)
Uçuşa Yasak Bölge (No FlyZones)
Tampon / Ara Bölge (BufferZone)
Askersizleştirilmiş / Silahsızlandırılmış Bölge (DemilitarizedZones )
Güvenlikli Bölge (Security Zone)
Bu sınıflandırma uluslararası dokümanlara girmiş bir sınıflandırmadır. Bunlardan Güvenli Bölge / Sığınak (SafeZones, Shelters)ve Uçuşa Yasak Bölge (UYB; No FlyZones) en önemli özelliği tek taraflı olarak ilan edilmiş olmasıdır. Suriye'de yaşanan çatışma ve oluşan güvenlik tehdidi nedeniyle Türkiye'de sıklıkla gündeme getirilen uçuşa yasak bölge, bir devlet otoritesi tarafından veya bir uluslararası kurumun inisiyatifi ve gücüyle belli bir alanda ilan edilir ve bu alan tüm hava taşıtlarının kullanımına yasaklanır. Elbette bu yasağa sadece yasağı koyan taraf uymak zorunda değildir.UYB, üçüncü bir taraf yasağı delerse yasağı koyanın yaptırım uygulayacağı ve bu bölgeye izni dışında giren güçleri cezalandıracağı anlamına geliyor.Diğer üçü ise bir uluslararası mutabakat sağlanarak barışın tesis edilmesi içindir. Ondan sonra da tesis edilen barış ortamında devletin inşa edilmesidir.
Devlet inşası ise son derece zor bir süreçtir.Devlet ve toplumsal gruplar arasındaki karşılıklı taleplerin etkileşimini mümkün kılan bir politik süreç ile bağlantılı olarak devletin meşruiyetini, kurumlarını ve yeterliliğini geliştirmek elzemdir.
Harekât için birileri neler söylüyor, bir de ona bakalım, bir kulak verelim mi? Mesela, Almanya: “Yeni bir felakete, sığınmacı dalgasına yol açabilir”.NATO: “Orantılı ve ölçülü bir operasyon umuyoruz”. Ankara’da Fazıl Say’ı Ankara’da dinlettiğimiz ABD'li Senatör Graham ise: “Erdoğan'ın ağır bir bedel ödemesi için girişimlere liderlik edeceğiz.” AB: “Hiçbir şekilde maliyetini üstlenmesini beklemeyin.” Diyorlar.
“RojavaŞimdi Kürtler Zamanı” kitabını yazan 11. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün gözdesi, Huber Köşkünde ağırladığı gazeteci, pardon “gaztenekesi de harekâtı attığı tweetle şöyle yorumluyor:
“İktidarını kanla perçinleyenlere yazıklar olsun. Buna rıza gösteren sözde muhalefete de yazıklar olsun. Sizin ikbaliniz başkalarının ölümü değildir.”
Bana sorarsanız, kim ne söylerse söylesin. “İt Ürür Kervan Yürür”Bu laf veciz bir ifadedir, hiçbir şeyin değişmeyeceğini değil, af edersiniz, itliğin kalıcı olmayacağını ifade eder. Bu nedenle itlik yapmanın bir kıymet-i harbiyesi ve de anlamı yoktur, kim ne ürerse ürsün, o kervan yerine varacak, “Barış Pınarı Harekâtı”başarılı olacaktır. Harekâtın sıfır noktası Şanlıurfa Akçakale’den vesselam.