Atatürk'ün her uyarısı dün de çok önemliydi, bugün çok daha fazla önemlidir.

Atatürk, Gençliğe Sesleniş konuşmasında bugün de bizi Türk millî Devleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet muhafazası için uyanıklığa ve millî bir göreve davet ediyor ve hatta emir veriyor!

Diyor ki;

"Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. ... İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen;

Türk İ S T İ K L Â L ve Cumhuriyetini kurtarmaktır..."

Atatürk, neden önce "İSTİKLÂL" sözünü kullanıyor?

"İstiklâli olmayanın kurtaracak ve koruyacak bir cumhuriyeti olmaz" da o yüzden!

Bunun için önce istiklâl!

Kime karşı istiklâl?

Kurtuluş Savaşı'nda İngiltere emperyalizmine karşı idi!

Bugün hangi emperyalizme karşı?

Dünyanın baş belası ve ülkemizin açık düşmanı ABD emperyalizmine karşı!

ABD'yi ve emperyalist tehdit ve saldırılarını es geçerek, görmezden gelerek, "millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olsa dahi" Atatürk'ün bize emanet ettiği cumhuriyet asla kurtarılamaz.

"Fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş" Türk Milleti'nin emperyalist ekonomik, askerî, kültürel tehdit ve saldırıları karşısında bağımsız planlı millî bir ekonomi kurarak yoksulluktan kurtulabilmesi için, öncelikle istiklâl!

O halde Türk Cumhuriyeti'nin ilelebet bağımsız var olabilmesi için bugün de önce ve behemehâl istiklâl!

Üreten, kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayan İstiklâl-i tam Türkiye, her zaman öncelikli, vazgeçilmez ana hedefimizdir.

Bugün özellikle işsizlik, yatırım, istihdam, üretim gibi ekonomik ve güvenlik alanlarında var olan bütün sorunlarımızın ana nedeni, devrimci Atatürk'ün kurduğu milli kamucu ekonominin 1945 yılları sonrasında rayından çıkartılmak amacına uygun olarak bize dayatılan, ulaşılması gereken toplumsal bir hedef olarak işaret edilen "küçük Amerika" rüyası ile başlayan, elimizi kolumuzu bağlayan, giderek boynumuza ahtapotun kolları gibi dolanan emperyalist zincirlerdir.

Bu emperyalist zincirleri, tam bağımsız bir Türkiye ile parçalar, 1920'li yıllarda olduğu gibi, yeniden planlı kamucu ekonomik program temelinde, Atatürk'ün 1930'lu yıllarındaki, 10. Yıl Marşı'nı söylerken yaşadığımız o coşkulu günlere, devrimci cumhuriyet seviyesine ulaşabiliriz.

Bu millî hedef, fakru zaruret içinde, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı kazanmış yüce Türk Milleti için asla ulaşılmaz değildir.

"Önce istiklâl" nasıl sağlanır?

Bugün, içinde bulunduğumuz, ciddi tehdit ve tehlike içeren büyük emperyalist oyunlar karşısında, Cumhuriyeti korumak için "önce istiklâl" diyorsak, bunu nasıl yapacağız?

"İstiklâl" elde etmenin ve bunu muhafaza etmenin tek aracı Türk Milleti'dir.

Bunun tek yolu ve yöntemi de Türk Milleti'nin içindeki çelişmeleri gidererek en geniş millî birliği sağlamaktır.

Ara hedef, budur!

Ancak en geniş milli birliği sağlayarak ulaşacağımız ve ayakta kalmak için güçleneceğimiz esas hedef;

1- Türk Milleti’nin gıda güvenliğinin kendi gücü ile sağlanmasında,

2- İstiklali koruyabilecek ve üretimi ihtiyacı için karşılayacak milli güvenliğin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlendirilmesinde,

3- Nereden gelirse gelsin bağımsızlığımıza ve ayakta kalmak için her alanda yaptığımız milli üretime ve bağımsızlığımıza yönelebilecek tehdit ve müdahaleleri engelleyebilecek Türk Milleti’nin sağlığının korunmasında,

4- Özellikle kara propagandaların ortalığı karanlık bir ağ gibi kapladığı, milli ve manevi değerlerin, bilimsel çalışmaların ve gelişmelerin saldırıya uğradığı içinde bulunduğumuz koşullarda bu saldırıyı bertaraf edecek gençliğin ve halkın eğitilmesinde olacaktır.

Bu süreç, bütün dünyayı kapitalist buhranın sardığı, ekonomilerin çöktüğü 1930’lu yıllarda ülkemizin kendi ayakları üzerinde durarak ve dünyanın en hızlı kalkınan iki ülkesinden biri olmasını sağlayan Atatürk’ün kamu önderliğinde planlı karma ekonomik sistemle hayata geçirdiği başta Türk Milleti’nin ihtiyacına hizmet edecek olan üretim ile mümkün olabilecektir.

Küresel güçlerin kucağında oturup da bazılarının Atatürk’ün 1930’lu yıllarını reddetmiş olsa da!

Yaman salgın koşullarında ve emperyalist ABD ve BATI’nın gelişen mazlum milletleri yeniden ateşe sürmeye çalıştığı bu günlerde!

Emperyalizmin, BATI’nın yıkıcı ve yok edici tasallutundan kurtulmak için, binlerce yıldan bu yana köklerimizi derinliklerine saldığımız, Atatürk’ün “Biz, Asyai bir toplumuz, Asyai bir milletiz!” sözünde de ifade ettiği gibi ait olduğumuz insanlık coğrafyasına, Asya’nın üreterek gelişen, paylaştıkça zenginleşen kardeşlik havzasına, Büyük Uyum Dünyası’na yönelmek zorundayız!

Büyük birlik için, kardeşlik dünyasının kurulması için, özgürlük ve bağımsızlığına kavuşmak isteyen gelişen mazlum milletler ile el ele vermek için….

Çünkü emperyalizm, görüldüğü gibi çöküşe doğru gitse de hegemonyasını devam ettirme çabası, dünyayı ateşe salma arzusu ancak mazlum milletlerin başta silahlı direnişi ve ayağa kalkışı ile mümkün olacaktır.

Türkiye’nin önünde tasarruf, kamu önderliğinde karma ekonomi temelinde planlı yatırım, istihdam ve üretim programı ile kalkınma içinde sorunları çözerek Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve Türk İstiklalini muhafaza etmekten başka şansı yoktur.

Bu planlı kamucu üretim ile kalkınma çözümü, gelişen bir mazlum devlet olan Türkiye için emperyalist ABD ve BATI’nın neo liberal küresel sisteminin çarkı içinde asla mümkün olamayacaktır!