BİRİSİ "KRAL ÇIPLAK" DEDİ ÇIPLAKLAR KÜPLERE BİNDİ | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
22:02  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKı ILE IFTAR YAPTı  21:52  SEÇER: “BİZ HERKESİ KUCAKLIYORUZ, HERKESİ AİLEMİZDEN BİLİYORUZ”  21:39  MITOLOJIDEN GÜNÜMÜZE SAVAŞıN ANTROPOLOJISI  21:22  LEVE (YAŞA)! LEVE PALESTINA’NıN ÖYKÜSÜ  21:10  MERSIN SINEMA OFISI KENTI BEYAZ PERDEYE TAŞıYACAK  21:10  YEŞIL BÜYÜME VE MAVI EKONOMI ÇALıŞTAYı DÜZENLENDI   20:38  MTSO KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞMA GRUBU İSTANBUL’DAKI ÖRNEKLERI INCELEDI  20:28  ÖZYIĞIT “AVRUPA KADıN BASKETBOLUNUN KALBI YENIŞEHIR’DE ATACAK”  20:23  MESLEK LISELERINE SÜRDÜRÜLEBILIR GELIR KAYNAĞı SAĞLANMALı   11:37  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKIYLA BULUŞTU  11:28  HALKKENT ÇOCUK GELİŞİM MERKEZİ’NDE SEVGİ DOLU ETKİNLİK  11:20  ARSLAN: LAHEY ADALET DIVANı’NıN İLK İSRAIL KARARı  11:20  SEÇER’DEN KENTE SPOR TESISLERI VE SAHA MÜJDESI  11:15  CHP İL BAŞKANı ÖMÜR: YENI ZAFERLERE IMZA ATACAĞıMıZDAN EMINIM  11:11  ÖZYIĞIT, 5 YıLLıK HIZMET SÜRECINI DEĞERLENDIRIYOR, ÖNERILERI ALıYOR  11:05  CHP TARSUS BELEDIYE BAŞKAN ADAYı ALI BOLTAÇ: " SİYASETE DEĞİL HİZMETE ODAKLIYIZ"  10:59  “KADıNı DEĞERSIZLEŞTIREN SIYASI ANLAYıŞA KARŞı MÜCADELE EDECEĞIZ”  10:47  BAŞKAN ÖZYIĞIT,“TARıM ALANıMıZ KıSıTLı ANCAK BILIMI KULLANıYORUZ”  10:31  BÜYÜKŞEHIR ÖYKÜ YAZARLARıNı UNUTMADı  13:20  BIR MERSIN SEVDALıSı ŞINASI DEVELI… 
BİRİSİ "KRAL ÇIPLAK" DEDİ ÇIPLAKLAR KÜPLERE BİNDİ

 

BİRİSİ "KRAL ÇIPLAK" DEDİ ÇIPLAKLAR KÜPLERE BİNDİ

Dilimde tüy bitti ama bu ülkede doğru söyleyeni kovdukları dokuz köyden de kovulunca klavyem yine dile geldi.

Atatürk ile dalga geçiliyor. Sevda Kaynar yazdı...

Acaba kabahatim romanı (Veba Geceleri) sonuna kadar okumak mı?

Satırlar üstünde durup, yanıldığımı sanıp, birkaç defa tekrarlamak mı?

Halbuki Kolağası Kamil’in Mustafa Kemal’den esinlenilerek yaratıldığını anlayınca, diğer çıplak krallar gibi “canım roman kahramanı her telden çalar, hem Kolağası Kamil’i kötülemiyor ki bu satırlar” deyip olmayan elbiseleri yeniden kuşanabilir, çıplaklar ordusundaki neferlere yeniden katılabilirdim?

Belki körlüğümü fark eden birileri beni çavuşluğa da terfi ettirir, rütbe-i tenzil devrinde bazıları gibi rütbe-i sefil olmanın keyfini sürerdim.

Ama o eski masal sıyrılıp duruyor kenardan köşeden. Ne kadar tıkarsan tıka sağır değil bu kulak. Masal kendi gerçeğini vurguluyor ha bire: Kral çıplak.

YIL 1901. TARİH GERÇEKLERİ SÖZLE ANLATIR, RAKAMLA DEĞİL!

Dilimde tüy bitti ama bu ülkede doğru söyleyeni kovdukları dokuz köyden de kovulunca klavyem yine dile geldi.

Atatürk ile dalga geçiliyor.

Atatürk ile dalga geçen yazar bazı kısımlarda açık seçik, ama bazı sayfalarda da okuyanı tereddüde düşürmek için sahneler kuruyor, insanlar yaratıyor, KILIF OLARAK DA küçük bir oynama ile olayın tarihini değiştiriyor. Bunların hepsinden söz etmek imkânsız. Ama dikkatli okuyucu Veba Gecelerinden beş on sayfa okursa artık Minger adasındaki Veba salgınını değil, Kurtuluş mücadelesi veren Türkiye'yi ve Atatürk'ü görür, bal gibi anlar. Hele onları saklayan satırları biraz aralarsa yaşanan koskoca bir tarihin bir adaya tıkıştırılıp, karman çorman bir sultanlığa dönüşünün alaylı hikayesinin farkına varır. Burada okuyucunun ağzından şu cümle dökülür büyük bir olasılıkla:

--Vay be! Sözü edilen ne hastalık ne de onunla mücadele. Karşınızda Atatürk’ü şaşkın bir kahraman olarak tasvir eden gülünç bir hikâye.

İTİRAZLAR DİZ BOYU

Bazı itiraz edenler, romanın satış kaygısı ile bildiri yayınlayanlar, belli ki 345 sayfayı tamamlayamamış, kafalarda beliren iyi niyetli “anlamadım ki ne söylüyor” sorusuna yanıt bulamamış masum kişiler elbet.

Ama masumiyet konusunda defalarca sınıfta kalmış, yargısız infazların susmak bilmeyen yargıçları cübbe gardıroplarından bu kez avukatlık cübbesini çıkarıp ipe sapa gelmez savunmalara giriştiler bile. Hem de ne savunma.

Okuma, araştırma, acaba haklı mı diye ters akan düşünce kanallarını bir an için tıkayacak bir tereddüt pıhtısı? Ne gezer. Çünkü arkalarında duranları inandırma güçleri müthiş. Mesela iki kere iki beş eder.

Yahut aya gideceğiz lebalep. Hep beraber!

Bakın Habertürk yazarı Nagehan Alçı edebiyatı korur görünerek nasıl da kükrüyor.

“Bir yazar kendi yarattığı karakterlere istediği şekli vermekte özgürdür, yaratıcı yazarlığın temel ilkesi budur.

Evet Kolağası Kâmil, Atatürk’ü akla getiriyor. Bu apaçık. Ancak Pamuk bu karakterle dalga geçmiyor ki!

Yalnızca en meşhur eserleri değil, tüm eserleri büyük bir keyif Orhan Pamuk’un. Kitapları okunmuyor; diyenlere lütfen riayet etmeyin.

Mesela Veba Geceleri’nden bir önceki kitabı ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ı alın, fazla büyük bir kitap değildir, oradaki Kuyucu Mahmut Usta ve oğlu Cem’in hikayesine bir dalın, kendinizi alamazsınız…

Madem sondan başladık… Kafamda Bir Tuhaflık Var’da bozacı Mevlut’un dünyasına girin… Ben o kitaptan sonra hala ne zaman Tarlabaşı’ndan geçsem gözlerim Mevlüt’ü ve Rayiha’yı arar…

Atatürk’ü dogmatik bir figür haline getirip tam da kendisinin rahatsız olacağı bir kutsiyet atfediyorlar…”

İşte Nagehan Alçı gibilerin yanıt bulmakta zorlanacağınız salvo ateşi.

Sanki biz Orhan Pamuk’un eserlerini konu ettik, Tarlabaşı’ndan geçerken Mevlut ve Rayiha’dan bir selamı esirgedik. Sanki onun aldığı Nobel’e Alfred Nobel’in dinamitlerini döşedik. Kore’den, ABD den ellerinde kitapla gelenleri sınırdan geri teptik.

Bizi konunun gerçeğinden uzağa çekip, üstelik suya tersinden dalan şaşkın ördek misali Orhan Pamuk'un eserlerini konu ederek sanki onları da bu suçlamanın hedefi haline getirmek de neyin nesi?

Hele son cümle. Atatürk’ün dogmatik bir figür haline geldiğini görünce bizden rahatsız olacağını hatta bazılarının düşüncesine göre (Atatürk diktatör ya) bizi kırk katır ya da kırk satır tercihi arasında bırakacağını ima etmek bence suç icat etmenin zirvesi. Ya da iş başa düşünce en sevmediğini bile kullanmanın tavsiye edilmeyecek çaresi. (Kronik alışkanlık)

Şimdi biz de onu taklit mi edelim yani? Yıllar önce ülkenin kahraman subayları zindanlara atılırken “onların eşleri de Pirelli takvimine çıplak poz versinler” diyen bu kişiliğin savunmasının bile bir yazar için çok da matah bir şey olmadığını mı söyleyelim. Yazar ile birlikte oturdukları masada Pirelli takvimi esprisine mi yoksa kocasının ağza alınmaz saksafon yaklaşımındaki terbiye seviyesizliğine mi , hangisine daha çok güldüler, onu mu merak edelim? Takdir sizin.

Yine bir başka yazar You Tube’den sesleniyor. “Yahu roman romandır. Romanın konusundan size ne, “türünden tatlı sert itiraz. Kendisi yurt dışında yani korunmalı alanda. Liberal bakış denen vantilatör tarzı yaşamın sağladığı rahat ortamlarda. Ne söylersen söyle yasaklar sana işlemez, Silivri mi, o da neresi? Havuzu var mı, bahçeli mi?

Elbette ki romanı roman olarak oku diyecek. Ve yine elbette ülkesinde kelle koltukta Atatürk’ü savunanları, ona değen tozu kendisine değmiş kabul edenleri alaycı bir tebessümle süzecek, lay lay lom denen liberal marşı eşliğinde uygun tadım yeni fikirler besteleyecek.

TAM DA ZAMANI ŞİMDİ.

Düşünüyorum da tarihte bu kadar bol konu varken neden Vebalı bir adanın kolağası seçilir. Mesela Vahdettin denen padişahın bir İngiliz gemisi ile pılısını pırtısını (karısını değil ama) toplayıp kaçması, o geminin Amiralinin ruh hali. Yazmak için hem tarih, hem psikoloji, kenarından macera-yı hümayun. Hazır Amirallere ayak kelepçesi takılırken Vahdettin’e yardım eden Amirali şükranla anmak için 345 boş sayfa.

Buyurun. Sıkı konu değil mi?

Ayrıca Alçı Hanım bu konuyu nasıl ele alır, Alçının üstüne kaç kat boya çeker, düşünemiyorum bile.-

ŞAKA, ŞAKA! KARGALAR MOTİFTİR TABLODA!

Aslında romanı okuyanlar elbette söylediklerimin doğruluğunu göreceklerdir. Alay konusu ise sanıyorum yazarın belki de içinde var olan şakacı tavrından da nasibini alıyor. Şu cümleye gülmemek elde mi?

“Resimde yeni komutan bir yandan yeni gömülen hamile karısının mezarına acıyla bakarken (arkada uzakta kargalar)…

“Altı ay sonra sonuçlanacak Milli Marş yarışmasını kazanan eserler de komutanın bu temel nutkunu örnek almışlardır.

Artık bu noktada söyleyecek söz pek yok gibi. Ne yazık ki Orhan Pamuk da Atatürk’e laf kondurmanın dayanılmaz hafifliğine kapılmış ama içindeki öfkeli mizah romanını hafifletmekten başka bir işe yaramamış.

Nobel ile kendisini kanıtlamış bir yazarın ülkesinin kahramanıyla dalga geçmeye koşullanması önceden söylediğimiz gibi tıp biliminin izah edebileceği bir şey değildir.

Belki yanlış belki doğru ama şunları söylemek kaçınılmaz geliyor bana.

Bu ülke insanının içinden atamadığı ikinci bir şahsiyet daima vardır ve en olmadık zamanlarda ortaya çıkar. Bir bakarsınız gol kralı olarak yabancılardan ödül alan biri utançla geveler, içindeki ezik Türk onu usulca aşağıya çeker. Bir bakarsınız uluslararası diye nitelediğimiz bir şeyi sunarken garip bir gösterişe kapılırız. Onurlu bir öfke kabarır içimizde.

Dışarıda kazanılan ufacık bir başarı yanardağlarımızı patlatır, denizler taşar, her övgü bir tsunami olur, tüm kıyılarımızı kaplar.

Avrupa, Avrupa duy sesimizi, diye bağıran bir milletin ruh halini tarif etmek için psikoloji kitapları okumaya ne gerek var?

Orhan Pamuk da bizden biridir sonuçta. İstemese de, Türk kimliğini gizlese de sanki bir yabancıymış gibi o tarzda demeçler verip kendini de yeni kimliğinin içine iliştirse de o bizden biridir. Türk DNA'sıdır kanındaki.

Yüzyıllar önceden gelir içindeki Türk genetiği.

İşte bir insanın bütün bunları bilip yabancıların da bildiğini düşünmesi, tam da bu noktada ikinci kimliği harekete geçirir.

Avrupa, Avrupa duy sesimizi yahut Veba Geceleri, aynı kaynaktan içer suyunu. Biri hemen belli eder diğeri Nobel kimliği altında saklamaya çalışır bir türlü değiştiremediği, zırt pırt ortaya çıkan gizli huyunu.

Sevda Kaynar

Odatv.com



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA