Serdar Erkan - Yazdı    

Son Büyükşehir meclis toplantısında, Mersin Limanı’na yapılacak yeni yatırım gündeme geldi. 
Ancak takke düştü kel göründü. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer çok yerinde bir girişimde bulundu. Kapalı kapılar ardında yürütülen ve Mersin’de meslek odaları ve kamuoyunda tartışılmadan oldu bittiye getirilen bu konuyu meclis toplantısına getirdi. Mersin halkının
‘anlarında ve kent belleğinde’ önemli bir yer tutan ve Mersin’in ilk ve önemli ziyaret alanı olan ATATÜRK PARKI’nın  önünün kapatılmasını, deniz ufkunda silüetini bozacak, vinç ve motor sesleri ile gürültü kirliliği yaratacak, rüzgarını kesecek bir yatırım  konusunda yerel demokrasiyi temsil eden meclisin görüşüne başvurdu. 
Bu konuda Mersinlilerin düşünce ve duygularını temsilen bir ‘temenni’ kararını ilgili mercilere iletmek için tartışmaya açarak, oylamaya sunmak istedi. Ancak buna karşı Cumhur ittifakının tepkisi, beklenmedik, çok şaşırtıcı ve üzücü oldu. 
Meclisi terketmeleri ise ‘topu taca atan’ ucuz bir kahramanlık oldu. 
Kalıp oy kullanmaları gerekirken, olayı çok da çirkin bir tartışmaya döktüler. Birlikte çalıştıkları kendi meclis üyelerine ve onları temsil eden seçmenlerine, inandırıcı olmayan,  çirkin ithamlarda bulunarak provake etmeye çalıştılar. 

CUMHUR İTTİFAKI ÜYELERİ MERSİNLİLERİN İRADESİNİ TEMSİL EDİYOR MU?

Ancak bu olay gösterdi ki, Cumhur ittifakı ‘kendi seçmenlerinin ve Mersinlilerin iradesini temsil etmiyor’, edemiyor.  
Çünkü  Burhanettin Kocamaz döneminde de bu yatırıma çok haklı olarak itiraz edilmiş, olumsuz görüş iletilmişti. 
Belki şimdiki Büyükşehir cumhur ittifakı meclis üyelerinden yine bazıları o dönemde bu yatırıma olumsuz görüş belirtmişlerdi. Özellikle en başta Akdeniz Belediye Başkanı’nın bu yatırıma kendi seçmenleri adına itiraz etmeliydi. Ancak Belediye sınırları içinde kente göçle gelmiş üst üste yaşan yüzbinlerce yoksul yurttaşımızın, tatil günlerinde çoluk çocuğu ile gezip, denizle buluşabileceği biricik bir mekan.
Nedense mevcut işletmeciye avantaj sağlayacak bu çeşit kirletici, deniz manzarası ve rüzgar hakkını önleyici bir yatırıma  sanki kar amacı güden küreselci bir  şirketin cansiparane taraftarı görünümü verdi..!
Acaba neden?

TEKADAM REJİMİNİN MERSİN’E YANSIMASI
 
Vahap Seçer’in açıklamalarından liman işletmecisi küreselci firmanın, Mersinlilere sınırlı bir istihdam dışında bir katkı yapmadığı, aksine Büyükşehir belediyesi ile işbirliği yapmak yerine, yerel iradeyi dikkate almadığı da ortaya çıktı. 
Genel olarak küreselci firmalar karlarını etkileyen konuları, işbirliği yaptıkları tek muhatap üzerinden çözmek isterler. Gene Seçer’in açıklamalarından anlıyoruz ki mevcut işletmeci firma Mersinlilerin yerel iradesini temsil eden yerel yönetimleri değil, doğrudan ilgili bakanlığı muhatap alıp, işini Ankara üzerinden halletmeye çalışıyor. Bu durum 2017’den sonra ülkemizde ‘Bakanlar’ın TBMM ve yerel seçmenler ve  meclislere karşı ‘sorumsuzluğunu’  ortaya koyuyor. 
Bu nedenle içinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı rejimi ile bakanlarının artık yerel yönetimleri ve ona oy veren seçmenlerin iradesinin tepeden inme kararlara dikkate alınmadığını ve alınmayacağını gösteriyor. Aynı durumu Polipropilen tesisinin hukuk süreci devam ederken bir sabah ani bir kararla tesisi yapım sürecinin çıkmasıyla da yaşamıştık. 

HOŞGELDİN MERSİN VİLAYETLER BİRLİĞİ

Böylelikle anlıyoruz ki (teşbihde hata olmaz), kentimizin batısında yerel yönetimlerin içine giremediği ve karışamadığı, yerel yönetimlerle alakasız, içişlerinde bağımsız, kendini doğrudan ankaraya sorumlu hisseden  ‘Rusya Nükleer Vilayeti’nden sonra, doğusunda ‘MIP Liman Vilayeti’ var. 
Ortasında da,  ellerindeki sınırlı imkanlarla Merkezin baskısı altında ve yerel küresel vilayetlerin arasında sıkışmış bunların arkalarını toparlamaya zorlanan Mersin’deki yerel yönetimler. 
Bu ‘özerk vilayetler’ geçtik bir Mersinlilere maddi katkı yapmalarını, doğal yaşam alanlarına zarar vermekten  başka ne  katkıları var? Yüzyıllardan beri dışarıdan gelenleri bağrına basmış, hoşgörülü Mersinliler ve onların yerel yöneticilerinin sermaye düşmanlığı yapmaya niyetlerinin de olmadığı ve iyi niyetle  yaklaştıkları biliniyor. Ancak halk yığınlarını küresel yatırımlara ikna etmek için  o çok söylenen  ‘kazan-kazan’  ilkesinde, son bilanço da Mersinlilerin hanesinde nedense hep zarar yazıyor. Kimlerin kazandığını ve kazanacaklarını da  bunların ‘siyasi ve medyatik silahşörlüğünü’ yapanlardan, ÇED toplantılarını gizli yürütenlerden ve Mersinliler adına seslerini yükseltmeyenlerden anlıyoruz. Liman yatırımı Mersinliler için bir turnusol kağıdı oldu, Mersinliler artık tabloyu net görüyor, ‘anayasal çevre hakkı’nı ve itirazlarını dikkate almayanları bir tarafa not ediyor. Hoş geldin “Üç Mersin” …