Cumhuriyet’in sağlık mimarı: Refik Saydam | DEMOKRAT MERSİN | Mersin'in Demokrat Gazetesi

 
 
 
10:22  ÖZBOZKURT VE YEŞILKUŞ’TAN İL EMNIYET MÜDÜRÜ KARABÖRK’E ZIYARET  10:20  KUVAYı MILLIYE RUHU FOTOĞRAFLARLA YENIDEN CANLANDıRıLDı  10:10  MTSO, KENTIN BEKLENTILERINI VAHAP SEÇER’LE PAYLAŞTı  10:00  BAŞKAN SEÇER MUT HALKIYLA BULUŞTU  09:55  BAŞKAN ÖZYIĞIT, “BALıK PAZARı SAYıSıNı ARTTıRACAĞıZ”  09:39  CEZAEVI AVUKAT GÖRÜŞME ODASıNDA YENILEME BAŞLADı  09:35  AVUKATLARA ‘SEÇIM VE SANDıK GÜVENLIĞI EĞITIMI’ VERILDI  09:32  81 BARO: CINSEL ISTISMARA HEP BIRLIKTE DUR DIYELIM  09:27  FITCH BÜYÜKŞEHIR’IN KREDI NOTUNU B+’YA YÜKSELTTI  22:02  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKı ILE IFTAR YAPTı  21:52  SEÇER: “BİZ HERKESİ KUCAKLIYORUZ, HERKESİ AİLEMİZDEN BİLİYORUZ”  21:39  MITOLOJIDEN GÜNÜMÜZE SAVAŞıN ANTROPOLOJISI  21:22  LEVE (YAŞA)! LEVE PALESTINA’NıN ÖYKÜSÜ  21:10  MERSIN SINEMA OFISI KENTI BEYAZ PERDEYE TAŞıYACAK  21:10  YEŞIL BÜYÜME VE MAVI EKONOMI ÇALıŞTAYı DÜZENLENDI   20:38  MTSO KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALıŞMA GRUBU İSTANBUL’DAKI ÖRNEKLERI INCELEDI  20:28  ÖZYIĞIT “AVRUPA KADıN BASKETBOLUNUN KALBI YENIŞEHIR’DE ATACAK”  20:23  MESLEK LISELERINE SÜRDÜRÜLEBILIR GELIR KAYNAĞı SAĞLANMALı   11:37  BAŞKAN SEÇER, TARSUS HALKIYLA BULUŞTU  11:28  HALKKENT ÇOCUK GELİŞİM MERKEZİ’NDE SEVGİ DOLU ETKİNLİK 
Cumhuriyet’in sağlık mimarı: Refik Saydam

 

Refik Saydam’ın koruyucu sağlık hizmeti çalışmaları,ülkemiz tarihinde sağlık alanındaki en cesur ve yararlı program olan ve 1960’larda başlayan ‘sosyalizasyonu’mümkün kılmıştır.Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan bölgelerde halkın sağlık ihtiyacı ücretsiz olarak devlet tarafından karşılanmıştır

Prof. Dr. Okan Bölükbaşı

Refik Saydam’ı 7 Temmuz 1942’de kaybettik. Refik Saydam 1881’de İstanbul’da doğdu. Askeri Tıbbiye’den 1905’de yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. Birçok askeri birlikte ve kurumda hekim olarak çalıştı. Bir sınavı kazanarak Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın emriyle Almanya’ya gönderildi. Burada askeri tıp alanında eğitim gördü, bazı Alman birliklerinde çalıştı. Brandenburg, Danzig, Spandau ve Berlin’deki Charite hastanesinde doktor olarak çalıştı, gözlemler yaptı. Balkan Harbi’nin başlaması üzerine yurda döndü ve askeri birliklerdeki salgın hastalık sorunu üzerinde çalışmaya başladı. Ordu hekimi olarak aslında İmparatorluğun dağılmasının başlangıcı olan bu savaştaki aksaklıkları, emir-komuta düzeninin bozulmasını, askeri tıp organizasyon sorunlarını ve felaketleri yerinde gördü. Bu esnada çıkan ve büyük kayba yol açan kolera salgınında büyük faydaları oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda sıhhiye umum müfettiş yardımcısı olarak çalıştı. Galiçya dâhil birçok cephede bulundu. Savaş sırasında Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütlemek için büyük uğraş verdi. Hasankale’de çalışırken tifüs üzerine yoğunlaştı (Çünkü asker savaşmaktan ziyade tifüsten kırılıyordu) ve tifüs için bir aşı geliştirdi. Bu başarısı dünya tıp literatürüne geçti ve birçok askerin hayatını kurtardı.

Osmanlı Tıbbı, Tanzimat öncesinde doğulu bir özellik taşımaktaydı. Merkez ve taşra sağlık sistemi Anadolu Selçuklularının bıraktığı gibiydi. Sağlık hizmetleri daha çok ordu merkezliydi ve öncelikle orduya verilmekteydi. Kimsesizler ve düşkünler için kurulu vakıf hastaneleri olsa da, örgün bir sağlık teşkilatı yoktu. Topluma yönelik sağlık hizmetleri ve koruyucu hekimlik önlemleri 19. yüzyıla kadar devletin görevleri arasında sayılmamıştı. Bu açıdan devlet, emsal ülkelerden oldukça geri durumdaydı. Bu durum, reformist padişah III. Selim tarafından modern bir tıp okulunun kurulması çabasıyla değişmeye başlamıştır. Takipçisi II. Mahmut tarafından kurulan ilk askeri mühendislik ve askeri tıp okulu, gerçekten de yetiştireceği öğrencilerin gelecekte oynayacakları roller nedeniyle imparatorluğun kaderini değiştirecektir. Bu dönemde yabancı gezginlerin hatıratlarında, ülkedeki sosyal yapıya dair oldukça pitoresk tasvirler vardır; Anadolu’da yerleşim yerlerinde genel olarak temiz içme suyu, kanalizasyon ve yaz kış kullanılabilen yol yoktur. Biri hastalandığında eğer yol ve iz biliyorsa genelde askeri garnizonlarda bulunan doktora başvurması gerekir. Doktor sayısı çok az olduğundan, açığı kapatmak için yabancı ülkelerden askeri cerrah kiralanmaktadır.

Kırım Savaşı sırasında Anadolu’yu dolaşan bir İngiliz gezgin, hastalanınca, Van kalesinde Macar askeri cerraha muayene olduğundan bahsetmektedir (F. Burnaby, At Sırtında Anadolu). Sağlık alanında hâlâ merkezi bir örgüt ve taşra teşkilatları yoktur. Az sayıda askeri hastane olduğu anlaşılıyor ancak bunların bazıları savaşlara göre kurulan geçici hastanelerdi. Düzenli bir örgütlenme çatısı altında değillerdi. Kırım Savaşı ile ilgili olarak yabancı kaynaklara baktığımızda, Rus, Fransız ve İngiliz ordularındaki yaralı, ölü askerler hakkında bilgi verilirken, Osmanlı Ordusu kısımları boş bırakılmıştır. En temel konuda bile istatistik yoktu. Mezun olan az sayıdaki doktor, yeni kurulan belediyeler çatısında tüm sağlık hizmetlerini yürütmekle görevlendirilmişlerdir. Tanzimat’tan sonra Gureba isimli hastaneler açılmaya başlanmış, II. Abdülhamit döneminde Hamidiye hastaneleri bunlara eklenmiştir. Az sayıda Fransız, Rum ve Yahudi hastaneleri oluşturulmuştur. Ancak bunun yetmeyeceği, önce Kırım sonra Türk-Yunan Savaşı ve daha sonra da Balkan Savaşı’ndaki feci yenilgiler ve muazzam kayba yol açan salgın hastalıklar nedeniyle anlaşılmış ve 1913’te sağlık müdürlükleri kurulmuştur.

HEP MUSTAFA KEMAL’İN YAKIN ÇEVRESİNDE OLDU

Samsun’a giden heyette Mustafa Kemal’in yakın çevresinde o da vardı. Refik Saydam, genç yaşta çok şey görmüş bir askeri doktor olarak her zaman Mustafa Kemal’in yanındaydı ve cesaret veriyordu. Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’nin kurulması sonrası, ülkede sağlık hizmeti örgütlenmesi ve sunulması için Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti kurulmuştu. Cumhuriyet ilan edildiğinde ülkede 86 hastane bulunmaktaydı. Cumhuriyet’in ilk on beş yılında üretilen hizmetlerin en önemlileri; ihtiyaç duyulan kanun ve nizamnamelerin çıkarılması, Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi ve Okulu’nun kurulması, Tıbbi içtimai yardım işlerinin organizasyonu, İstanbul, Ankara, Erzurum, Diyarbakır, Sivas’ta beş Numune Hastanesi’nin açılması, İstanbul, Manisa, Elazığ’da üç Akıl Hastanesi’nin açılması, İstanbul ve İzmir’de iki adet Bulaşıcı ve Salgın Hastalık Hastanesi kurulması, Yataklı Tedavi Evleri, Muayene Evleri, Doğum ve Çocuk Bakımevleri’nin açılması, verem senatoryumları açılması, sağlık teşkilatını köye kadar götürmek, doktor sayısının artırılması, sıtma, trahom ve frengi ile doğrudan mücadele eden teşkilatların kurulmasıdır. 1925’de Kızılay’ın başına geldi ve onu eldeki imkânlar ölçüsünde mükemmel bir hale getirdi. On dört yıl başkanlığını yaptı. Yurtdışından sahasında uzman kişilerin ülkemize gelmesinde önayak oldu. Önceden, Anadolu’da sağlık açısından halkın sosyoekonomik durumu, tedavi gereksinimi çeşitleri, halkın bilgi düzeyi, bölgelere göre başlıca sağlık sorunları gibi temel konular hakkında hiçbir bilgi yoktu. Bu konuda Prof. Dr. Albert Eckstein’ı görevlendirdi. Eckstein, Anadolu’da çalışmalar yaparak çok önemli bir envanter (döküm) hazırladı. Sağlık hizmetleri örgütlenmesinde bu ve benzeri envanter çalışmaları sonraki dönemlerde çok yararlı oldu. 1921’de Sağlık Bakanı olan Refik Saydam, genel olarak 1937’ye kadar bu görevi sürdürmüştür.

Tıp fakültesindeki halk sağlığı derslerimizde rahmetli Prof. Dr. Rahmi Dirican, O’nun başarılarını övdükten sonra eksik yönlerinden de bahsederdi. Ebe ve hemşire yetiştirilmesini ihmal ettiği vurgusu yapardı. Bazılarına göre askeri doktor olan ve bayanlarla çalışmaya alışık olmayan Refik Saydam bu nedenle bu noktaya gereken önemi vermemiştir. Ama olayları tarihi dokusu içinde değerlendirmek yararlı ve gereklidir. Muazzam imkânsızlıklar içindeki bir ülkede bakanlıkların bile henüz binaları olmadığı düşünülürse hele bir de yetişmiş insan gücünün eksikliği dikkate alındığında, bu kusur; yaptığı olağanüstü işler yanında görmezden gelinebilir. Onun en önemli başarılarından biri, etkileri günümüzde de süren kanunlar yapmasıdır. Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, en önemlilerindendir ve günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Koruyucu sağlık hizmetlerine büyük katkısı olan Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi, koruyucu hekimlikte dünya çapında başarı göstermiştir. Kuruluşundan bir yıl sonra üretilen aşı ve serum ülke ihtiyacını karşılamaya yetmiştir. Hıfzıssıhha’da aşı üretilmesi çok büyük bir başarıydı. Türkiye bu sayede 1980’e kadar dışarıdan aşı almadı. Bu tarihten sonra ise yavaş yavaş Hıfzıssıhha Enstitüsü işlevsiz hale getirildi. Saydam’ın koruyucu sağlık hizmeti çalışmaları, ülkemiz tarihinde sağlık alanındaki en cesur ve yararlı program olan ve 1960’larda başlayan "sosyalizasyonu" mümkün kılmıştır. Tabii ki sosyalizasyon, iç ve dış çıkar gruplarınca hemen yıpratılmış; yine de etkileri 90’ların sonlarına kadar devam etmiştir. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan bölgelerde halkın sağlık ihtiyacı, tanı ve tedaviyi içerecek şekilde, tamamen ücretsiz olarak devlet tarafından karşılanmıştır.

Saydam soyadı kendisine dürüstlüğü nedeniyle bizzat Mustafa Kemal tarafından verildi. Son dönemlerinde içişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptı. 1942’de öldü. Türk sağlık sisteminin kuruluşuna yaptığı katkılar hatırlanmaya devam edecek.

Aydınlık Gazetesi 



Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

    YORUM BULUNMUYOR!


 
  HIZLI ARA
 
 
 
  HAVA DURUMU
 
..

Mersin Haberleri, Mersin Son Dakika, Mersin Haber, Haberler, Son Dakika, Mersin, Mersin Siyaset



 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
demokratmersin.com © Copyright 2007-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA